‘Zamanın yapraklarından karlar yağıyor.’
Bazen, biri gelir ve bizi içsel bir yolculuğa çıkarır. Zamanın aralıkları arasında karşılaştığımız durumlar, başka bir anlam taşır. Zamanın derinliklerine dair pek çok kelimenin yazılmayı beklediğini hissederiz. Zamanın anlaşılmasını tamamlamak isteriz; tam kelimesine uygun olarak, zamanın anlamsallığına dair hissettiğimiz ifadeleri dile getirmek arzusu taşırız. İçimizde, arkasında geniş bir anlam dünyası barındıran cümle ve kelimeler bulunur.
Merakımızı açıkça ifade ederek zamanın sırlarına yaklaşmayı amaçlarız. Sanki yazdıkça zamanın gizemli aynasından bize hikmetler ve yeni anlam dünyaları yansıyacakmış gibi hissederiz. Yazarken, kelimelerimiz bazen tereddüt dolu kalır…
Zaman, anlamın ta kendisidir. Daha doğrusu, zaman, anlamsallık içinde daima genişleyen potansiyel alanlar oluşturur. Namütenahi bir anlam spektrumunun içinde, zamanın sürekli genişlemesi, kendisiyle tuhaf bir ilişkidir. Zaman ilerledikçe, anlam da bize yeni fırsatlar ve düşünme biçimleri sunar. Bu nedenle, zaman ve anlam birbirleriyle iç içe geçmiş durumdadır.
İnsan olarak içinde bulunduğumuz yaşam sürecinde zamanın akışını değerli kılmalıyız. Sadece yaşamak, zamanın geçişi için yeterli değildir; mesele, bilinçli ve duyarlı bir şekilde yaşamaktır.
Ancak, büyük bir insanlık topluluğu olarak, ya sevinç ya da hüsran içinde olsun, zamanın tanığı olarak hayatımızı anlamlandırma arayışındayız. Her birimiz, yaşamak dolayısıyla zamanın birer muhatabıyız ve bu sayede hayatımızı anlam katma fırsatına sahip oluyoruz.
Anlamsız gibi görünen karmaşanın içinde de genellikle büyük bir anlam yatar. Bu yüzden, popüler kültürü sadece yüzeysel görmekten kaçınmalıyız. Dahası, büyük kitlelerin içinde her birinin aslında birer birey olduğunu unutmamak gerekir. Kütle hâlinde toplulukların içinde mutlaka anlamlar ve anlam katmanları bulunur. Anlam, çoğu zaman beklenmedik yerlerden doğar. Sıradan görünen yaşamların içinde geçmekte olan muhakkak anlam dolu bir parça vardır. Belki de anlam, hiç beklenmedik bir yerden, görünmeyen köşelerden fışkırır. Böyle bir anlam da, sanatın aşkın hali kadar bazen arabesk ya da pop çerçevesinde biçimlenir. Zaman, toplulukların anlamına dair içerikleri silikleştirir.
Öte yandan, sahne ışıklarının ardında, ya da kameranın göstermediği alanlarda, anlam gizlidir. Bu tür bir anlam, ana akım dışında, ama hayatın gerçekliklerinde mevcuttur. Siyasi yapı, gücünü kitlelerin sahip olduğu anlamdan alır. Ancak, siyasetçiler her zaman bu anlamla bütünleşik bir hayat tarzına sahip olmazlar; çoğu zaman yalnızca sahne ışıkları altında, medyanın odaklandığı yerlerde yığınların içindeki görünüşte anlamsız bir anlamla ilişki kurarlar. Bu durum, siyaset kurumunun burjuvalaşmasına işaret eder. Zira, modern siyaset mevcut varoluşunu Burjuva Devrimi ile kazanmıştır. Siyasetçiler için aksi bir durum da söz konusu olabilir. Çünkü bir siyasetçi, asla aşkın olan sanattan beslenmez. Anlamını ve varoluş sebebini kitlelerin algısında bulma imkanı daima mevcuttur. Hangi anlama inanmalı? Hangi anlamda kendimize ait izler bulmalıyız?
Hepimiz aynı (görünen) zamanı tamamen farklı biçimlerde deneyimleriz.
Anlam, zamanın anlamsallığının ötesindedir.
Belki de… Kim bilir…
Zaman ve Anlamın Derin Gizemi: Yeni Bir Bakış
