Mavi Marmara gemisinin Gazze yolculuğunun ardından, Gazze‘ye yönelik yeni ve önemli bir girişim olarak Madleen gemisi dikkat çekti. İtalya’nın Sicilya limanından yola çıkan bu gemide 12 aktivist bulunmakta. Madleen, Mavi Marmara’ya göre daha küçük bir yelkenli olup, hem aktivist sayısı hem de boyutu bakımından daha mütevazı bir girişimi temsil ediyor. Ancak, bu geminin taşıdığı sembolik anlam oldukça büyük. Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition) organizasyonu, Madleen gemisinin geçtiğimiz hafta Gazze açıklarına ulaşmasını sağladı.
Son günlerde, 12 yolcusuyla birlikte Madleen gemisi, İsrail gemilerinin kuşatması altında kalmış ve Aşdod limanı‘na çekilmişti. Bu yazıyı tam da Madleen gemisinin Gazze açıklarında durdurulduğu anda kaleme alıyorum.
Şu anki durum ne olacak? Belirsizlik mevcut. Ancak, umut edilen şey, Madleen‘deki aktivistlerin herhangi bir zarar görmeden ülkelerine geri gönderilmesidir. Yazının basıma gittiği sırada, 12 aktivistin serbest bırakılarak ülkelerine döneceği yönünde bilgiler ulaştı.
Gemide bir de Türk aktivist bulunmakta. Madleen gemisindeki 12 kişi arasında Türk temsilci Şuayb Ordu da yer alıyor. Ayrıca, Almanya vatandaşı bir Türkiyeli olan Yasemin Acar ve İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg yer alıyor. Yazının gazeteye gönderildiği sırada, 12 aktivistin ülkelerine geri döndüğü bilgisi geldi. Türkiyeli aktivist Şuayb Ordu, Yasemin Acar ile birlikte Almanya’ya dönerken, “Gazze’deki ablukayı kırmak için Gazze’ye geri döneceğiz.”
Madleen gemisinin ismi, Filistin’in ilk kadın balıkçısı Madleen Kulab’dan geliyor. 30 yaşında, 4 çocuk annesi olan Kulab, Gazze sahillerinde yıllarca balık tutarken, babasıyla birlikte geçimini sağladı. Ancak, 2023 yılı itibarıyla İsrail’in Filistin’e karşı başlattığı savaş, onun hayatını köklü bir şekilde değiştirdi ve bu süreçte babasını kaybetti; ailesiyle birlikte sürekli yer değiştirmek zorunda kaldı.
Gazze ve Filistin meselesi, herkesin kendi vicdanında kendi muhasebesini yapması gereken bir durumdur. Filistin toprakları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son bulmasının ardından yirminci yüzyılın başlarından itibaren işgal edilmeye başlanmıştır. Kudüs’ün özgürlüğü ve siyonizme karşı Müslümanların yönetiminde bulunması, Filistin topraklarının işgalden kurtarılması kadar kritik bir meseledir. Bununla birlikte, İsrail, Kudüs’ü kendi yönetimine katmak için birçok çaba sarf etmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Netanyahu’nun yaptığı açıklama dikkat çekici: “Bazıları benimle aynı fikirde olmasa da, Osmanlı İmparatorluğu’nun yakın bir gelecekte geri döneceğini düşünmüyorum, dönmeyecek.” Bu düşüncenin altında yatan gerçek ise, Filistin ve dolayısıyla Kudüs’ün özgürlüğünün, Osmanlı fikrinin yok olmasıyla kaybetmiş olmasıdır. Dikkatinizi çekiyorum; burada sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını değil, Osmanlı topraklarının gerçekliğinin kaybıyla beraber yirminci yüzyılda tedricen işgal edildiğini de vurgulamak gerekir. Yirminci yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu daire-i adalet ilkesinden uzaklaşarak kaybolmuştur.
Gazze, kanayan yaramızdır. Filistin, Müslümanların ve dünya genelindeki insan hakları savunucularının sahip çıkması gereken büyük bir davadır. Dini, dili ve ırkı gözetmeksizin Filistin’in sesi olmak, Gazze’ye destek vermek ve Kudüs’ün özgürlüğünü savunmak, insani bir sorumluluk olarak öncelikli vazifemizdir.
İsrail’in katliamlarına ortak olan markaları boykot etmek, bu zulmü durdurmaya yönelik en etkili protesto biçimlerinden biridir. Boykot, herkesin kendi vicdanı çerçevesinde hayata geçirebileceği bir eylemdir.
Dünya genelinde en büyük vicdan muhasebesinin odak noktası Gazze’dir. Herkes kendi vicdanında bu büyük sınavdan geçmekte ve kendi imtihanını vermektedir.
Unutulmamalıdır ki, Müslüman olarak vicdanen, ahlâken ve adalet gereği verilmesi gereken imtihanlar, en az Müslümanlığın şekli vecibeleri kadar önemlidir. Önemli olan Müslümanlık ilkeleri çerçevesinde bir bütün oluşturmaktır.
#WeAreMadleen
#BreakTheSiege
Gazi Giray Günaydın
[email protected]
