Allah’a isyan eden ve yasakları ihlal eden bireyler için Yüce Rabbimiz “eşkıya” terimini kullanmaktadır. Tarih boyunca eşkıya olma durumu varlık göstermiştir. Cennet’teki İblis ile başlayan bu süreç, dünyada Kâbil’le devam edip kıyamete kadar sürmeye devam edecektir. İman ve inkâr kökleri derindir, ilk olarak Hz. Âdem’e dayanan İslâm dininin yayılımı, nihai insana kadar ulaşım sağlayacaktır.
Bir kısım insanlar, Batılıların kışkırtmalarıyla İslâm’ın sona ereceği umuduna kapılmamalıdır. Firavun’un saltanatı, Karun’un zenginliği ve Hâmân’ın hüneri Hz. Musa’ya engel olamamıştır. Hz. İbrahim’in ateşe atılacak kadar gözü dönen Nemrut’un zulmü, onun dininin günümüze ulaşmasına mani olamamıştır.
Biz, İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed (S.A.V.)’in izinden devam etmeye kararlıyız. Yüce Rabbimizi Kur’ân okuyarak tesbih edelim. Namazda secdeye vardığımız an “Sübhâne Rabbiye’l-A‘lâ” diyerek, Yüce Rabbimizin sağlam ipine sarılarak dünya zindanının tuzaklarından kurtulmayı başaralım; böylece dünya ve âhiretin güzelliklerine ulaşalım.
Allah’ı tesbih etmeyenlerin sonu gelmektedir. Tarih kitaplarının sayfalarını çevirdiğinde, sonu gelenlerin kendini yüceltenler olduğunu göreceksin. Firavun, halkına “Ben sizin en yüce Rabbinizim” dediğinde, Yüce Rabbimiz onu denizin dibine gömmüştür; yücelmek isterken alçalmıştır.
En değerli varlığının şehit olması ve en kıymetli malının Allah yolunda harcanması, kendisi için artık basit bir durum haline gelir. Kâfirlerin güçleri asla büyütülemez; çünkü daha büyük olan Allah’a inanmaktadırlar. O, her şeyin sınırını belirleyen yüce varlıktır. Karınca, fil olamaz; fil de karınca olamaz. Unutulmamalıdır ki “Eşkıya dünyaya hükümdar olamaz” ve “İslâm’ın nurunu kimse söndüremez.”